Yeni yerler görmek, fotoğraflamak amacıyla yine çıktım yollara.
Bu kez hedef Sivas.
Otobüs yolculuğunu sevmediğim için alternatif yollar aramaya başladım. Hava yolu en mantıklısı. İstanbul’dan ve İzmir’den Sivas’a doğrudan uçak seferleri mevcut. Ben İstanbul’dan gitmeyi tercih ettim.
Bir saatten biraz fazla bir yolculuktan sonra Sivas Nuri Demirağ Havalimanına varıyoruz. Havalimanı şehre yaklaşık 25 km. mesafede olan havalimanından Sivas Belediyesinin her uçak için yaptığı servisten ya da Havaş’ın servislerinden istifade ile merkeze ulaşabiliyorsunuz. Belediye araçları 5 Tl., özel firma araçları 8 Tl. ücret alıyorlar.
Şehirde konaklayabileceğiniz pek çok irili ufaklı otel ve pansiyon mevcut. Bunların birçoğu tarihi kent meydanı diye bilinen merkezde bulunmaktadır.
Otelime girişimi yapıp hemen şehri keşfetmek için yola çıkmaya sabırsızlanıyorum.
Her zaman yaptığım gibi yine turizm danışma bürosuna gidip broşür ve haritalar ile görevliden biraz bilgi aldım. Bu gezimde sürem çok kısa olduğu için zamanımı iyi değerlendirmek istiyorum. Ve ne yazık ki yalnızca şehir merkezini gezebileceğim.
Aldığım bilgilere göre Sivas:
COĞRAFİ ÖZELLİKLER
Genel olarak dağlık ve yüksek bir plato üzerinde kurulan Sivas’ın arazi yapısının ortalama yüksekliği 1000 metrenin üzerindedir. Dağlar, bu dağlar arasında vadiler, çukurlardan oluşan ovalar ve dağların aşınması ile oluşan yüksek platolar ilin başlıca yüzey şekillerini oluştururlar.
Ülkemizin doğal yapısı itibariyle doğuya doğru gidildikçe rakım yükselir. İl merkezinin batısında yer alan Gemerek, Şarkışla, Yıldızeli, orta kesimlerindeki Merkez ve güneyindeki Kangal ilçeleri aşınma ile düşmüş dağlar ve geniş platolarla kaplıdır.
İl merkezinin doğusunda kalan Hafik, Zara, İmranlı, kuzeyinde kalan Koyulhisar, Suşehri, güneydoğusunda yer alan Gürün ve Divriği’de batı ve orta kesimlere göre çok sarp ve diktir. Geniş alanlar kaplayan sıradağlara, derin sarp ve uzun vadilere buralarda rastlanmaktadır. Kızılırmak vadisi boyunca uzanan kıyı düzlükleri ile Suşehri ovası ve Divriği-Palanga düzlüğü dışında, bölgede önemli düzlüğü yoktur. Güç geçit veren yüksek yörelerin kimi kesimleri fundalıklarla kaplı olmakla birlikte buralar genellikle bitki örtüsünden yoksundur. Doruklardan vadi tabanlarına batıya doğru yükselti hızla düştüğünden bu çıplak kesimde aşınım çok şiddetlidir.
Sivas; Kızılırmak, Yeşilırmak ve Fırat Nehri’nin oluşturduğu üç vadi arasında yer almaktadır. İl topraklarının büyük bölümü İç Anadolu ikliminin ektisinde olmakla birlikte, Karadeniz ve Doğu Anadolu iklimlerinin de etkisi göz ardı edilemez.
Kuzeyde Kelkit Vadisi, doğuda Köse Dağları’nın bitiminde yer alan Kuruçay Vadisi ve Yaman Dağı, güneyde Kulmaç Dağı, batıda Karababa, Akdağlar ve İncebel Dağları gibi yükseklikler kentin doğal sınırlarını belirler.
Sivas, 35º 50″ ve 38º 14″ doğu boylamlarıyla 38º 42″ ve 40º 16″ kuzey enlemleri arasında yer almakta olup, 28.488 km’lik alanıyla toprak genişliği bakımından Türkiye’nin ikinci büyük ilidir.
…
Turizm danışma bürosundan çıkıp ilk olarak Sivas’ın simgesi olan, halk arasında Çifte Minare diye adlandırılan Çifte Minareli Medreseye gittim.
ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE
1243’deki Sivas- Suşehri Köse Dağı’nda Selçuklular ile Moğollar arasında yapılan Köse Dağı Savaşından sonra, Anadolu ve Sivas’ta Moğol hakimiyetinin sona ermesinin ardından Sivas’ta bulunan İlhanlı Veziri Şemseddin Mehmet Cüveyni tarafından 1271 yılında yaptırılan Çifte Minareli Medrese, halk arasında Dar’ül Hadis olarak da bilinir.
Minareler dışındaki medrese bölümünün harap olması nedeniyle 1882 yılında Sivas Valisi Sırrı Paşa tarafından ön cephesi hariç yıkılmıştır. 1886 yılında ana eyvana hastane yaptırılmıştır. Bu yapı daha sonraları Askeri Rüştiye olarak kullanılmıştır. 1914 yılından 1960 yılına kadar da İsmet Paşa ve Numune İlkokulu olarak hizmet vermiştir. 1960 yılından sonra bina Sivas Valisi Mehmet Varinli tarafından yıktırılmış, çevre düzenlemesi yaptırılarak bugünkü halini almıştır.
Yapıldığı dönemde Vezir Şemseddin Medresesi olarak da bilinen Çifte Minareli Medrese’de İslam Hukuku dersleri okutulmuştur.
1960’lı yıllarda yapılan araştırma kazısı sonunda, açık avlulu, dört eyvanlı ve iki katlı bir medrese olduğu ortaya çıkmıştır. Yapının günümüze ulaşan tek özgün yanı, Anadolu’nun en yüksek taçkapısına sahip görkemli ön cephesidir. Taçkapı üzerinde yükselen iki minare ise Sivas’ın sembolü olmuştur.
ŞİFAİYE MEDRESESİ VE DARÜŞŞİFASI
Bu yapı, Selçuklu Devrinde hastaların tedavi edildiği ve aynı zamanda tıp tahsilinin de yapıldığı en önemli medreselerden biridir. Günümüze ulaşabilen bölümü, Anadolu’nun en büyük şifahanesidir. 1217/18 yıllarında 1. İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılmıştır.
Görkemli taç kapıdan, dört eyvanlı, revaklı avluya girilir. Taç kapıda güneş ve ay sembolleri, ana eyvanda ise kadın ve erkek başı biçiminde rölyefler yer alır. 1220’de 1. İzzetttin Keykâvus’un buraya gömülmesiyle birlikte güney eyvanı türbeye dönüştürülmüştür.
Günümüzde çay bahçesi ve hediyelik eşyaların satıldığı dükkanlar olarak kullanılmaktadır.
BURUCİYE MEDRESESİ
Buruciye Medresesi, sağlam kalmış muhteşem taç kapısıyla Sivas’ın ve Anadolu’nun en ünlü yapıları arasındadır. 1271 yılında Selçuklu Sıltanı III. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde yapılan medrese Hamedan (İran) yakınlarındaki Burucerd’den gelme Muzaffer Burucerd’den gelme Muzaffer Burucerdi; fizik, kimya, astronomi öğretimi amacıyla yapmıştır. Mimari belli olmayan yapı, Anadolu’da simetrisi en düzgün medrese planına sahiptir. Açık avlulu medrese, kesme taştan örülmüştür. Dört eyvanlı ve iki katlıdır. Buruciye Medresesi, dışa taşkın taç kapısının yanlarındaki mukarnaslı iki penceresi ve köşelerdeki yivli kuleleriyle, uyumlu öğelerden oluşan çok düzenli bir görünüm taşımaktadır.
Günümüzde çay bahçesi olarak kullanılmaktadır.
KALE CAMİİ
3. Murad’ın veziri Sivas Valisi Ali Beyoğlu Mahmud Paşa tarafından 1580 yılında yaptırılmıştır. Kale planlı, tromp geçişli kubbesi dıştan onikigen tambur ve üzerinde onaltıgen kasnaklıdır. Caminin beden duvarlarıyla, kasnak tamburu kesme taştan ve mermerden yapılmıştır. Mihrabı ve minberi mukarnassüslemelidir. Sivas’ta Osmanlı dönemi camilerinin ve eserlerin en güzel örneklerinden biridir.
Bu camide dikkatimi en çok çeken şey caminin her iki tarafından bulunan taşlar!
Örneğine çok az ve görenlerin dikkatini çeken bu taşlardan birinin içerisi oyuk şeklindedir. Yapıldığı dönemlerde yardımlaşmanın önemini gösteren bu taşlardan birine sadaka taşı diğerine ise yitik taşı denmektedir. Sadaka taşı cami minaresinin altında oyuk şeklindedir. O dönemde sadaka vermek isteyenler, sadakalarını bu taşın içerisine koyarlarmış. Sadakaları koymaya insanlar özellikle akşam geç saatlerde gelirlermiş. İhtiyaç sahipleri de bu taşın içerisinden sadece ihtiyacı olan kadarını alırlarmış. Yitik taşı da, cami avlusunun doğusundadır. Kaybolan eşyalar, bu taşın üzerinde teşhir edilir ve kaybedenlerin kayıp eşyasını bulması sağlanırmış.
SİVAS ATATÜRK KONGRE VE ETNOGRAFYA MÜZESİ
Mustafa Kemal Atatürk’ün daveti ve düzenlemesiyle yapılan ve ilk milli kongre olma özelliğine sahip Sivas Kongresi 4-11 Eylül 1919 tarihlerinde burada toplanılarak Cumhuriyetin temelleri bu binada atılmıştır.
Bina Mülki İdadi olarak 1892 yılında hizmete girmiş ve 1911 yılında Vilayet-i Sultani olmuştur. Diğer taraftan 2 Eylül -18 Aralık 1919 tarihleri arasında (108 gün) fiilen ülkenin başkenti olarak İstiklâl Harbi’nin idare edildiği ilk milli mücadele karargâhı olma özelliğine sahiptir. 1924 yılında “Sivas Lisesi” hizmet binası olmuş ve 1981 yılına kadar lise olarak kullanılmıştır. 1983 yılında müze olarak son şeklini almıştır. Üç katlı binanın birinci katında etnografik eserler teşhir edilirken ikinci katında ise Atatürk – Sivas Kongresi ve Milli Mücadele ile ilgili bilgi ve belgelerin teşhiri yapılmaktadır.
HÜKÜMET KONAĞI
Hükümet Konağı kentin o zamanki Valisi Halil Rıfat Paşa tarafından, 1884 yılında yaptırılmıştır. Binanın ilk iki katı kesme taş, üçüncü katı ise 1913 yılında ahşap olarak inşa edilmiştir. Geçirdiği bir yangın sonucunda üçüncü katı tümüyle yanmış, birinci ve ikinci katın yalnızca duvarları kalmıştı. 2005 yılı sonunda yeniden eski görünümüne ve işlevine kavuşmuştur.
JANDARMA BİNASI
1908 yılında Vali Reşit Akif Paşa zamanında Jandarma Dairesi olarak yaptırılmıştır.
Batı ve kuzey yönünde uzanan Jandarma Binasının planı “L” biçimindedir. Her iki kolun birleştiği köşe yapının ağırlık noktasını oluşturmaktadır. Bu köşede yapı üç katlı olarak düzenlenmiştir. Üçüncü katta tek mekân bulunur. İkinci katta ise bunun yanlarına ikişer mekân eklenmiştir. Zemin katta ise kollar tek katlı ve çok mekânlı olarak uzanmaktadır.
Yapı; kolların kesiştiği köşede sekizgen olarak düzenlenmiş, her üç kattaki odalar bu plan düzenine uyularak yapılmıştır. Sekizgenin güney yönünde asıl giriş bulunmaktadır. Arazinin eğimi nedeniyle yapıya taş merdivenle çıkılırken, daha sonra bu giriş kapatılmıştır. Bugün yapıya köşenin iç tarafındaki kapıdan girilmektedir. Sekizgen planlı köşe kulesi denebilecek bölümün silmelerle çerçevelenmiş alınlığında yapım yazıtı bulunmaktadır.
Yönümü Sivas Arkeoloji Müzesine çeviriyorum. Ancak hava sıcak, biraz soluklanmaya ihtiyacım var. Jandarma binası ve Valilik binası arasından cadde boyunca yürürken Öğretmenler Parkına rastladım. Taze ve demli bir çayı hak ettim.
ARKEOLOJİ MÜZESİ
Vali Ahmed Muammer Bey Efendi tarafından 1914 yılında Mekteb-i Sanayi İmalathanesi olarak yapılan bina, Kültür ve Turizm Bakanlığınca 29.04.2009 tarihinde Sivas Arkeoloji Müzesi olarak ziyarete açılmış olup, Orta Anadolu’nun en büyük arkeoloji müzesi durumundadır. Müzede, bölgede 9 milyon yıl önce yaşamış çeşitli memeli hayvanlara ait fosil kalıntıları, Kalkolitik Çağa (M.Ö. 5500–3000), Eski Tunç Çağına (M.Ö. 3000-2000) ve Hititlere ait birçok buluntunun yanı sıra Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait eserler de sergilenmektedir.
GÜDÜK MİNARE
Eratnaoğulları’ndan Şeyh Hasan Bey’ in türbesi olan Güdük Minare, 1347′ de yaptırılmıştır. Kesme taş kare alt yapıya tuğladan iri üçgenlerle oturtulan silindirik gövdeyle ilginç bir mimari eser oluşturulmuştur. Tuğladan silindirik gövde, firuze çinilerle süslenerek renkli bir görünüm elde edilmiştir. Hemen her yönde penceresi olan yapının giriş kapısı kuzeyde ancak kilitli. İçeriye baktığımda bakımsızlıktan döküldüğünü gördüm.
TAŞHAN
19. yüzyılın ikinci yarısında kesme taştan yapılmış olup açık avlulu ve iki katlıdır. Dikdörtgen planlı olan yapı, doğu, güney ve kuzey cephelerinde demir kanatlı ve yuvarlak kemerli üç girişe sahiptir.
Orta avlunun tabanı blok taş döşemelidir. Avlunun ortasında elips şeklinde bir havuz ve havuzun ortasında zıt yönlerde ağzından su akan iki adet çift başlı aslan bulunur. Orta avlunun güney ve kuzeyinde tek parça silindir gövdeli altı büyük sütunun oluşturduğu revaklar yer alır. Revaklardaki sütunlar birbirine yuvarlak kemerlerle bağlanmıştır. Revak gerisindeki odalar ve revak üzeri beşik tonoz ile örtülüdür. Dıştan ise hermekânın üzeri kırma çatılı ve kiremit kaplıdır.
MEYDAN CAMİSİ VE TÜRBESİ
1564 yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden Koca Hasan Paşa’nın yaptırdığı Meydan Camisinin bahçesindeki türbe dikkatimi çekti. İçeriye giremedim çünkü içeride ölüden medet uman kadınlar ile doluydu.
Biraz araştırdım; ünlü mutasavvıf, âlim ve şair Şemseddin Sivasî ile yakınlarının yattığı türbe kuzeybatı yönünde, cami avlusu içinde yer almaktadır. Beden duvarları kesme taştan inşa edilen türbe, dıştan sekizgen bir kasnağa sahip olup üzeri tek kubbe ile örtülüdür. Kubbe, üzeri yeşil sırlı, oluklu kiremitlerle kaplıdır. Türbe iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda Şeyh Şemseddin Sivasî’nin sandukası, ikinci kısımda aile fertlerine, torunlarına ait yirmi adet sanduka bulunmaktadır. Türbe kapısı üzerinde dört mısralık bir manzumeden türbenin 1600 yılında yapıldığı öğrenilmektedir.
Keşfe devam…
AHİ EMİR AHMED KÜMBETİ
1332-33 yılında yaptırılan Ahi Emir Ahmet Kümbeti, kare planlı, köşeleri pahlanmış sekizgen gövdelidir. Giriş kapısı dar ve basıktır. Selçuklu özelliği taşıyan bir mihrap bulunmaktadır. Yazıtı saçak altındadır. 1960 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğünün yenileme çalışması sırasında kare kaide ve esas mezar odası ortaya çıkarılmıştır. Mezar odasına giriş kuzeydedir. Yapı, 2005 yılında Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından bir kez daha onarılmıştır.
SİVAS ULU CAMİ
Anadolu’nun en eski camilerinden biridir. Anadolu’daki mimarlık tarihinde, cami iç mekân fikrinin gelişmesinde önemli bir yapıdır. Avlusuna üç yönden girişi ve düz damlı, dikdörtgen planlı, kufe tipli cami sınıfına giren ender örneklerdendir. Kubbe fikrinin henüz gelişmediği bir dönemde yapılmıştır. Bazı bilim adamlarına göre Danişmendi dönemi eseri olarak da kabul edilmektedir. Danişmendliler 1085–1178 yıları arasında Sivas, Kayserive Malatya’ya yerleşmişlerdir. Danişmendliler 1178’de Selçuklulara bağlanmasına rağmen adlarına yapılan yapılar yüzyılın sonuna kadar uzanmaktadır. Sivas Ulu Camii’ni de Danişmedli döneminin önemli eserlerinden saymak mümkündür.
Asıl ibadet alanına, kuzey duvarının tam ortasında asıl ve köşelere yakın yerlerden birer olmak üzere üç ayrı kapı ile girilmektedir. İbadet alanının kuzey-güney doğrultusundaki Kıbleye (güney duvarı) dikey uzanan on bir sahnı oluşturan kesme taş örgülü yığma 50 adet kırma ayak birbirine sivri kemerlerle bağlanmıştır. Mihrap eksenine uzanan orta sahın diğerlerinden biraz daha geniş tutulmuştur. UluCami, 54. 70 x 33. 70miç ölçülerindedir. Yapının asıl giriş kapısı ile diğer kapıları süslemesizdir. 1955 yılı onarımında ortaya çıkarılan özgün mihrabın üzerinde, birbirini kesen sekizgenlerden geometrik örgü motifli iç içe iki sekizgenin kenarlarından çıkan kollarla kesilmesi ile kareler oluşturan süsleme elamanları bulunuyormuş. Onarımda mihrabın süslemeleri taş malzemeyle sade bir şekilde düzenlenmiştir. Üstünde yukarıya doğru gittikçe daralan yedi sıra mukarnaslı kavsaradan başka süsleme elamanı görülmez. Ulu Camii’nin Osmanlı Devrine ait 23 mezardan oluşan bir haziresi bulunmaktadır. Kutbettin Melikşah döneminde Kızılarslan bin İbrahim tarafından Kul Ahi’ye yaptırılan caminin 1955 yılındaki onarımı sırasında hem yapım hem de onarım yazıtı bulunmuştur.
Caminin minaresinin eğik olduğu ve acil onarıma ihtiyaç duyduğu gözümden kaçmadı.
KURŞUNLU HAMAMI
Beden duvarlarında bulunan demir bağlantılara kurşun dökülerek inşa edildiği için Kurşunlu Hamam adı verilen yapı, 1576 yılında Behram Paşa tarafından kesme taştan çifte hamam olarak yaptırılmıştır. Osmanlı Devri klasik hamamlarının özeliklerini taşıyan hamamda kadınlar ve erkekler için ayrı bölümler vardır.
BEHRAM PAŞA HANI
Kaynaklarda 1576 yılında Behram Paşa tarafından, Kurşunlu Hamam’la birlikte yaptırıldığı kaydedilmektedir.
Açık avlulu, revaklı, iki katlı, 58 x48 mölçülerinde dikdörtgen bir plan şeması göstermektedir. Dışa taşıntılı yüksek taş kapı sivri kemerli küçük bir eyvan görünümündedir. Hana, basık kemerli, çift kanatlı büyük bir kapı ile girilmektedir. Kapı kemeri yeşil renkli mermerdendir. Kemer üzerinde askeri süvari kışlasına dönüştürüldüğüne dair, dört satırlık kitabe yer almaktadır. Kitabe üzerinde ise eliptik biçimli tuğra bulunmaktadır.
Han, âtıl bir durumdayken restorasyonuna karar verilmiş ancak restorasyon butik otel olacak şekilde hazırlanmış. Bahçe kafe ve restoran, alt ve üst katta bulunan bölmeler ise otel odası olarak kullanılıyor.
2019 yılında bitirilmesi planlanan otel, vaktinden önce bitirilerek yaz aylarında hizmete açılmış.
GÖK MEDRESE
Ne yazık ki restorasyon yapıldığı için içeriyi görme imkânım olmadı. Yine araştırmaca…
Türk mimarisinin ve süsleme sanatının birlikte görülebildiği en önemli yapılardandır. Yapının çeşitli bölümlerindeki yazıtlardan 4. Kılıçaraslan’ın oğlu 3. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde Vezir Sahip Ata Fahreddin Ali tarafından, 1271 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Gök Medrese’nin, mermer taş kapısı, ışık-gölge oyununu yaşatacak denli zengin bir görünüme sahiptir. Yapı, açık avlulu, dört eyvanlı, iki katlı plan özelliğine sahiptir. Yapıldığı tarihten itibaren dini ilimlerin tahsil edildiği medrese olarak hizmet verdiği bilinen bina 1926 yılında müzeye dönüştürüldü. 2006 yılında başlatılan restorasyon işi bitmek üzere olan medresenin onarımı tamamlandıktan sonra Selçuklu Müzesi olarak hizmete açılması planlanmaktadır.
EĞRİ KÖPRÜ
Eski dönemlerde Bağdat (İpek) Yolu’nun üzerindeki Eğri Köprü, yakın zamana kadar Sivas-Malatya yolu ve Güneydoğu Anadolu’nun ulaşımını sağlamıştır. Selçuklu yapısı olan köprü 173 m, uzunluğundadır. Biri 12, öteki 6 olmak üzere iki bölümden oluşmaktadır. Köprü batı yönünde düz bir şekilde devam ederken orta kısımlarda güneye doğru eğik olarak kesme taştan inşa edilmiştir.
MADIMAK OTEL
Sivas’a kadar gelip de tarihimize bir kara leke olarak geçen Madımak Otel’i görmemek olmazdı.
Sivas Katliamı, Madımak Katliamı ya da Madımak Olayı olarak bilinen 2 Temmuz 1993 tarihinde Sivas’ta gerçekleşen ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği tarafından organize edilmiş olan Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında Madımak Oteli’nin yakılması ve çoğunluğu Alevi 33 yazar, ozan, düşünür ile 2 otel çalışanının yanarak ya da dumandan boğularak hayatlarını kaybetmesi ile sonuçlanan olaylardır.
Otel şu anda Sivas İl Özel İdaresi Bilim ve Kültür Merkezi olarak kullanılıyor. Girişte olayın anısına ölenlerin isimlerinin yer aldığı bir köşe yapılmış. İçeride ise çocuklara yönelik bölümler mevcut.
…
Gezdik, gördük, acıktık. Sivas’a geldiğinizde meşhur Sivas köftesini, etli pidesini, paça çorbasını yemeden dönmeyin.
Bir günlük kısa Sivas gezimden gördüğüm yerleri naçizane sizlere aktarmaya çalıştım. Sivas’ın daha çok gezilecek ve görülecek yeri var. Geldiğinizde benim gibi kısa bir program değil birkaç günlük program yaparsanız tüm bu noktaları görebilirsiniz.
Şunu söylemeden geçmek istemiyorum.
Ülkemizin çok yerini gezdim gördüm. Hep rastladığım ve beni çok üzen bir şeye burada da rastladım. Yüzyıllar önce yapılmış bu tarihi mekanların ticarethanelere kiraya verilerek çay bahçesi, otel, kafe olarak kullanılması hiç hoş bir şey değil. Bu hatalardan kısa sürede dönülmesi dileğiyle…
Başka bir gezide buluşmak üzere, hoşça kalın…
One thought on “SİVAS”